10 Şubat 2010 Çarşamba

Toplum DÜşmanı Üstüne 1 Deneme-Ş.E.

“Daha fazla isyan ve daha fazla şiddet olmalı. Batıdaki genç insanlara yalan söylendi; satıldılar ve ihanete uğradılar. Yapabilecekleri en iyi şey, bir nükleer savaşta yok olmadan önce buranın kontrolünü ele geçirmek olacaktır.” -William Burroughs

Karşımdaki gökdelenleri izlerken bana ne kadar yakın ve büyük olduklarını, temsil ettikleri yaşam tarzını ve buna paralel olarak benden ne kadar uzakta ve küçük olduklarını ve aidiyetsiz bir hayatı temsilen sözde yeni zamanların ikonları olarak orada öyle dikildiklerini düşünüyorum. Gösterinin mimari kuleleri olarak ne çok şeyi özetlediklerinin farkında olmadan milyonlarca insanın yaşadığı bir şehirde fark eden insanlar şüphesiz ki toplum denen oyun dünyasının ilk analog kurgusunun içinde ötekileşiyorlar. Ne denizden bir metal yaratığın çıkma ihtimali ne de gökten ya da nerden geldiği belli olmayan savaşçıların yıkımı, benim bilim kurgu okumalarıma yakın imgeler değil. Aklıma oturan en net imaj; William S. Burroughs’un NYC’ de bir apartmanın çatı katında elindeki çifteyi karşısındaki gökdelenlere doğrultup nişan almasıdır. İşte bu imaj bana yukarıdaki girişi yaptırdı ve sonrasında salık vermem gerektiğini düşündüm: “izcinin gözden geçirilmiş el kitabı”, “elektronik devrim” ve “nova ekspres” toplum karşıtı manifestoların en özellerinden sadece birkaçı. Burroughs silahını çok şeye doğrultmuştu ve o çok şeyde gökdelenlerde gördüğü şeyleri görüyordu, zaten toplum karşıtı birey olabilmenin eşiğinde görebilmekten başka bir şey yatmıyordu. Ben bu kavramlarla McKenzie Wark’ın ‘oyun’ ‘oyuncu’ argümanlarını bir araya getirerek bu yazıyı yazmaya başladım. Toplum bir oyun sahası ve toplumdüşmanı bu oyunda oyuncu olmayı reddeden gerçek bir kişilik ki bazıları tamamen bu karşı koyuşu bir oyuncu görevi/rolü olarak üstlenmektedir bu yanlış hatalı ve karaktersizce olandır. Bizler oyunun içindeki savaşçılarız ve oyunun yazılımcısına ispat etmemiz gereken bir şey var, diğer –dış- dünya ile de bağlarımızı kopartmadan bu evrenin kaybını hızlandırabiliriz… Toplum en eski ahlakın yani hakim sınıfın çıkarları doğrultusunda hakim sınıfça konmuş kuralların beşiği(nde)dir ve karşıtlığın beşiği de aynı yerde başlamıştır, tıpkı kanunları ve koyucularını kollayan polis ünitesinin de beşiği oluşu gibi. “Toplum düşmanı” olmak genel IQ’nun genel ahlak yapısının genel politik yapının genel ekonomik ve siyasal yapılanmanın sömüren sınıfın karşısında durmaktır bunu da yaparken salt teori ve söylem ile değil asıl eylemsel olarak harekete geçendir. Bu özgürlüktür, başka hiçbir şey değil, özgürlük ise haktır! Asıl mesele toplum derken toplumu ulusal olarak değil global olarak ele almaktır. Zira coğrafya dediğimiz alan tek bir ünitedir ve zaten de tek merkezli bir güdüm ile yönetilmediğini iddia etmek artık anlamsız ve trajiktir, iş bu sebeple sadece topografik unsur gibi duran sınırları söz konusu etmeden ve topluma aidiyet hisseden bireylerin ana özellikleri olan: din, dil, töre, ahlak vd gibi vasat algı yaratılarını kendimize konu etmeden toplum karşıtı bir birliğin görünmeyen ağı dahilinde toplum düşmanının toprağı da olmamalıdır. Tarih denen yanlı kayıt sistemine baktığımızda –ki bu da toplumun kendincil tarihidir- karşıt sistemlerin ve bireylerin unsur olarak sanattan terörizme pek çok şeyi-ve bazen her şeyi kullandığını görmek mümkündür. (Aslında burada sanat sabotaj noktasına da dönüp bir okuma yapmak gerekiyor.) Toplum karşıtı birey istesin istemesin aktif ya da pasif savaşandır. Geçmişin savaş teknikleri ve kahramanlık destanları bize bir şey kaybettirmeyeceği gibi unutmamalıdır ki kazandırmaya da bilir. Bu geçmişin toplum karşıtı başarılarından feyz almamak anlamına gelmemektedir elbet, sadece 2010 senesinde sanayi toplumun bileşim toplumuyla yer değiştirdiği ve değiştirmeye doğru ilerlediği bu bölgede karşı durulan topluma savaş açılıyorsa silahlarımızı iyi belirlememiz gerekmektedir. Ve belki de yerli ya da yersiz bu konuda ki ufak örneklerden biri “red-hack” olabilir, diğer yandan bir teorisyen olarak Wark, yeni Sitüasyonist yapılanmaların sanatsal dışa vurumu açısından Türkiye’de sayılabilecek birkaç isim bunun için iyi birer örnek teşkil edebilir. (Bu isimleri şimdi burada saymanın anlamı olmadığını düşündüğümden sıralamıyorum.) Sanatsal yıkımı hiç küçümsememekle birlikte her zaman siber ve somut ataklarla yapılan devlet-toplum karşıtı eylemleri daha çok desteklediğimi ve desteklenmesi gerektiğini de burada belirtmek isterim.

Şenol Erdoğan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder